• Ana Sayfa
  • Hakkımda
    • Kısa özgeçmiş
    • Kitaplarım
    • Uluslararası Yayınlar
    • Ulusal Yayınlar
    • Uluslararası Bildiriler
    • Ulusal Bildiriler
    • Bilimsel Üyelikler
    • Mesleki Ödüller
    • İdari Görevler
  • Hasta Bilgilendirme
    • Sıkça Sorulan Sorular
    • Haberler
    • Hastalıklar
  • Hastalık / Araştırmalarım
    • Sarı Nokta Hastalığı
    • Diyabetik Retinopati
    • Retina Damar Hastalıkları
    • Santral Seröz Retinopati
    • Vitrektomi Ameliyatı
    • Göz İçi Enjeksiyonu
    • Fotodinamik Tedavi
    • Glokom (Göz Tansiyonu)
    • Katarakt Cerrahisi
    • Çocuk Göz Hastalıkları
    • Kalıtsal(Genetik) Retina
    • Göz siniri (Optik Sinir)
    • Üvea Hastalıkları (Üveit)
    • Anjioid Streak
    • Retina Görüntüleme
    • Diğer Alanlar
  • Tedaviler
    • Vitrektomi
    • İntravitreal Enjeksiyon
    • AntiVEGF Enjeksiyonu
    • Laser Fotokoagulasyonu
    • Fotodinamik Tedavi
    • Katarakt Cerrahisi
    • Silikon Yağı Çıkarılması
    • Laser Kapsülotomi
    • Multifokal GİM
    • Laser Trabeküloplasti
    • Korneal Çapraz Bağlama
    • Trabekülektomi
    • Az Görme Rehabilitasyonu
    • Göz Kapama Tedavisi
    • Kontakt Lens Uygulamaları
    • Laser İridotomi
  • randevu alın
  • Daha fazlası
    • Ana Sayfa
    • Hakkımda
      • Kısa özgeçmiş
      • Kitaplarım
      • Uluslararası Yayınlar
      • Ulusal Yayınlar
      • Uluslararası Bildiriler
      • Ulusal Bildiriler
      • Bilimsel Üyelikler
      • Mesleki Ödüller
      • İdari Görevler
    • Hasta Bilgilendirme
      • Sıkça Sorulan Sorular
      • Haberler
      • Hastalıklar
    • Hastalık / Araştırmalarım
      • Sarı Nokta Hastalığı
      • Diyabetik Retinopati
      • Retina Damar Hastalıkları
      • Santral Seröz Retinopati
      • Vitrektomi Ameliyatı
      • Göz İçi Enjeksiyonu
      • Fotodinamik Tedavi
      • Glokom (Göz Tansiyonu)
      • Katarakt Cerrahisi
      • Çocuk Göz Hastalıkları
      • Kalıtsal(Genetik) Retina
      • Göz siniri (Optik Sinir)
      • Üvea Hastalıkları (Üveit)
      • Anjioid Streak
      • Retina Görüntüleme
      • Diğer Alanlar
    • Tedaviler
      • Vitrektomi
      • İntravitreal Enjeksiyon
      • AntiVEGF Enjeksiyonu
      • Laser Fotokoagulasyonu
      • Fotodinamik Tedavi
      • Katarakt Cerrahisi
      • Silikon Yağı Çıkarılması
      • Laser Kapsülotomi
      • Multifokal GİM
      • Laser Trabeküloplasti
      • Korneal Çapraz Bağlama
      • Trabekülektomi
      • Az Görme Rehabilitasyonu
      • Göz Kapama Tedavisi
      • Kontakt Lens Uygulamaları
      • Laser İridotomi
    • randevu alın
  • Ana Sayfa
  • Hakkımda
    • Kısa özgeçmiş
    • Kitaplarım
    • Uluslararası Yayınlar
    • Ulusal Yayınlar
    • Uluslararası Bildiriler
    • Ulusal Bildiriler
    • Bilimsel Üyelikler
    • Mesleki Ödüller
    • İdari Görevler
  • Hasta Bilgilendirme
    • Sıkça Sorulan Sorular
    • Haberler
    • Hastalıklar
  • Hastalık / Araştırmalarım
    • Sarı Nokta Hastalığı
    • Diyabetik Retinopati
    • Retina Damar Hastalıkları
    • Santral Seröz Retinopati
    • Vitrektomi Ameliyatı
    • Göz İçi Enjeksiyonu
    • Fotodinamik Tedavi
    • Glokom (Göz Tansiyonu)
    • Katarakt Cerrahisi
    • Çocuk Göz Hastalıkları
    • Kalıtsal(Genetik) Retina
    • Göz siniri (Optik Sinir)
    • Üvea Hastalıkları (Üveit)
    • Anjioid Streak
    • Retina Görüntüleme
    • Diğer Alanlar
  • Tedaviler
    • Vitrektomi
    • İntravitreal Enjeksiyon
    • AntiVEGF Enjeksiyonu
    • Laser Fotokoagulasyonu
    • Fotodinamik Tedavi
    • Katarakt Cerrahisi
    • Silikon Yağı Çıkarılması
    • Laser Kapsülotomi
    • Multifokal GİM
    • Laser Trabeküloplasti
    • Korneal Çapraz Bağlama
    • Trabekülektomi
    • Az Görme Rehabilitasyonu
    • Göz Kapama Tedavisi
    • Kontakt Lens Uygulamaları
    • Laser İridotomi
  • randevu alın

Yaşa Bağlı Maküla Dejenerasyonu (Sarı Nokta Hastalığı)

  

Yaşa bağlı maküla dejenerasyonu nedir?

Retinanın (ışığa duyarlı ağ tabaka) merkezindeki bölgeye maküla denir. “Sarı nokta” ya da Latince ismi ile “fovea” makülanın tam ortasında yer alır. Sarı nokta renkli ve keskin görmemizi sağlar. Yaşa bağlı maküla dejenerasyonu (YBMD) ya da diğer adı ile “sarı nokta hastalığı” görme merkezini tutan bir hastalıktır. Retina ve retina altındaki tabakalarda tahribat yaparak merkezi görmenin azalmasına yol açar. 50 yaş üzerindeki kişilerde ciddi görme kaybına en sık yol açan hastalıktır. Aslında sarı noktanın çok sayıda hastalığı vardır; bu nedenle YBMD’ye “sarı nokta hastalığı” demek çok da doğru değildir. Örneğin maküla deliği de bir sarı nokta merkezli hastalıktır ve YBMD’den çok faklı bir patolojidir.

YBMD’nin kuru YBMD ve yaş YBMD olmak üzere iki ana tipi vardır. Kuru YBMD daha yavaş seyirli olanıdır. Yaş YBMD’de görme merkezinde kanama odakları ortaya çıkar ve hızlı bir görme kaybına gidiş olabilir. Kuru YBMD’den yaş tipe dönüşüm olabilir. 


Yaşa bağlı maküla dejenerasyonu nasıl gelişir?

YBMD gelişiminde en önemli iki faktör yaşlanma ve genetik yatkınlıktır. Ayrıca çevresel faktörlerin, özellikle de güneşin hastalığın ortaya çıkmasında ve ilerlemesinde etkili olduğu düşünülmektedir. Sigara kullanımı da hastalığın gelişmesinde bir başka çevresel faktördür.


Yaşa bağlı maküla dejenerasyonunda semptomlar nasıldır?

Çok erken dönemde herhangi bir semptom olmayabilir. Bu nedenle 50 yaşın üstünde mutlaka yıllık göz muayenesi yaptırmak gereklidir. Çünkü 50 yaşından sonra YBMD riski artmaya başlar ve yaş ilerledikçe risk daha da artar. Özellikle ailesinde YBMD olanların mutlaka bu kontrollerini aksatmamaları hayati öneme sahiptir. Hastalığın erken tanınması uzun seyir açısından çok önemlidir. Orta evrede görme bulanıklığı, eğri görme, okuma zorluğu gibi şikayetler ortaya çıkar. İleri evrede ise merkezi körlüğe kadar giden tablolar sıkça görülür. YBMD kesinlikle göz ağrısı yapmaz. 


Yaşa bağlı maküla dejenerasyonu nasıl teşhis edilir?

Göz muayenesi sırasında yapılan retina değerlendirmesi ile genellikle YBMD tanısı konulur. Erken dönemde bazen tanı için OCT (göz tomografisi) tetkiki gerekmektedir. Ayrıca muayene sırasında YBMD tespit edilen tüm hastaların OCT incelemesi yapılmalıdır. Çünkü tedavi ve takip planlamasında OCT incelemesi çok önemlidir. Orta evrede YBMD tespit edilen tüm hastalarda FFA (göz anjiyosu) incelemesine de ihtiyaç duyulmaktadır. Bazı özellikli olgularda indosiyanin yeşili göz anjiyosu da gerekir.


Yaşa bağlı maküla dejenerasyonu nasıl tedavi edilir?

YBMD’nin erken evrelerinde ve kuru tipinde ana tedavi yaklaşımı mikronütrisyondur. Mikronütrisyon YBMD seyrini yavaşlatan bir takım özel mineralleri ve vitaminleri kapsayan bir tedavidir. Hastalığın yaş tipinde ise ana tedavi göz içine antiVEGF enjeksiyon tedavisi uygulamaktır. Bu enjeksiyon tedavilerinin uzun süreli olarak kullanılması gerekebilmektedir. Bazı hastalarda aylık olarak bir yıl içinde 10 enjeksiyon yapılması dahi gerekebilir.


Makrovizyon tedavisi nedir?

Makrovizyon diye bir tedavi yoktur. Bu uydurma bir isimdir. Hiçbir bilimsel yayında makrovizyon adı geçmemektedir. İleri YBMD hastalarında bazen göz içine teleskop mercek yerleştirme prosedürü uygulanabilir. Makrovizyondan kastedilen bu işlemdir. Ancak bu riskli bir işlemdir ve çok çok az hastada işe yarayabilir.


Yaşa bağlı maküla dejenerasyonunun ameliyatı var mıdır?

Hayır yoktur. Günümüzde YBMD’de ya mikronutrisyon ya da antiVEGF iğne tedavisi uygulanmaktadır. Ancak çok ileri görme merkezi kanaması olan hastalarda vitreoretinal cerrahi ile kanamanın boşaltılması yolu denenebilir. Bu çok nadiren uygulanan bir girişimdir ve hastaya çok kısıtlı fayda sağlayabilir.

Diyabetik Retinopati

  

Diyabetik retinopati nedir?

Diyabet, gözün arka bölümünde görme işleminde çok önemli bir yeri olan retina tabakasındaki (ağ tabaka) damarlara hasar verir. Retina tabakasının tutulmasına diyabetik retinopati denir. Retina damarlarında oluşan hasar, makülada (görme merkezi) ödeme (su toplanması) yol açarak yavaş ve ilerleyici bir şekilde görmeyi azaltabilir. Bunun dışında, diyabet göz içersine kanama yaparak ani görme kayıplarına yol açabilir. Ayrıca, retina tabakasına verdiği hasar dışında, erken yaşlarda katarakt oluşumuna ve görmenin azalmasına yol açabilir. Diyabetik hastalarda göz siniri hasarı ve glokom da daha sık görülür. Ayrıca, kafa sinirlerini tutarak göz kaslarının felcine yol açabilir.


Diyabetik retinopati nasıl gelişir?

Diyabetli kişilerin vücutlarında, pankreas dokusundan salgılanan insülin üretim ve kullanımında sorun vardır. Dolayısıyla, diyabetli kişiler aldıkları besindeki şekeri yeterince kullanamazlar. Bu da, kanda şeker miktarının artmasına yani hiperglisemiye yol açar. Kandaki şeker miktarının devamlı yüksek olması böbrek yetmezliği, kalp-damar hastalığı ve retinopati gibi ciddi komplikasyonlara yol açabilir. Dünyada, her on saniyede bir kişi diyabete bağlı bir nedenden dolayı hayatını kaybetmektedir. Diyabetik retinopati, gelişmiş ülkelerde, erişkinlerde görme azalması ve kaybının en önemli nedenlerinden biridir. Diyabetik retinopatide retina damarlarında oluşan hasar, makülada (görme merkezi) ödeme (su toplanması) yol açarak yavaş ve ilerleyici bir şekilde görmeyi azaltabilir. Ayrıca diyabet göz içersine kanama yaparak ani görme kayıplarına da yol açabilir.


Diyabetli Kişiler Hastalığın Gözlerine Vurduğunu Nasıl Anlarlar?

Diyabetli kişiler genellikle görmeleri azaldığında göz doktoruna muayeneye gitmektedirler. Ancak, unutulmamalıdır ki gözdeki hasar başladığında hastaların hiçbir şikayeti olmayabilir. Bu da, diyabetli kişilerin göz şikayetleri başlamadan göz doktoruna gitmelerinin ve doktorun tavsiye ettiği sıklıkta düzenli takip edilmelerinin önemini göstermektedir. Buluğ çağı, gebelik, katarakt ameliyatından sonra, insülin kullanımına geçiş gibi dönemlerde muayeneler daha sık yapılmaktadır. Hastaların kan şeker düzeyleri çok iyi kontrol altında tutulsa bile, retina muayeneleri mutlaka yapılmalıdır. Erken safhada yakalanan hastaların tedavilerinde daha başarılı olmaktayız.


Diyabetik retinopati semptomları nelerdir?

Erken dönemde tablo semptom vermeyebilir. Hastalık ilerledikçe ani görme kaybı, bulanık görme, çift görme, gözde kızarıklık ve ağrı ortaya çıkabilir.


Diyabet retinopati gelişiminde rol oynayan risk faktörleri nelerdir?

En önemli risk faktörü diyabetin süresidir. Hastalığın süresi arttıkça, hastalığın retina tabakasına verdiği hasar riski artmakta ve görme azalmaktadır. Kan şekerinin iyi kontrol edilememesi de hastalığın gelişimine ve ilerlemesine yol açmaktadır. Özellikle glikolize hemoglobin (HbA1c) düzeyinin artması diyabetin göze hasar verme riskini artırmaktadır. Hipertansiyonun kontrol altına alınamaması, kan yağlarının (kolesterol, trigliserid) yüksekliği, sigara içimi, gebelik ve böbrek hastalığı da hastalığı olumsuz yönde etkilemektedir.


Diyabetik retinopati teşhisi nasıl konulur?

Diyabetik retinopati göz muayenesinin bir parçası olan gözdibi muayenesinde teşhis edilebilinir. Diayebtik retinopati teşhis edilen kişilerin FFA (retina anjiografisi) ve OCT (göz tomografisi) tetkiklernin de yapılması gereklidir. Takip planlaması ve tedavi kararı buradan gelen sonuçlara göre verilir. Retina anjiografisinde, koldaki toplardamardan boya verilerek gözün filmleri çekilir. Retina damar yapısını incelememizi sağlar. İşlem sırasında bazen bulantı olabilir. Ayrıca, 1-2 gün boyunca hastanın cilt rengi sararır ve idrar rengi koyulaşır. OCT’ de herhangi bir madde verilmeden gözün filmleri çekilir. Retina tabakasını ince kesitler halinde incelememizi sağlar.


Diyabetik retinopati nasıl tedavi edilir?

Göze yönelik sorunların tedavisiyle beraber kan şeker seviyesinin iyi kontrolü gerekmektedir. Kan şekeri seviyesinin sıkı kontrolü diyabete bağlı göz komplikasyonu gelişme riskini azaltır ve hastalığın ilerlemesini yavaşlatır, ancak durdurmaz. Yüksek kan basıncı ve artmış kan yağlarının kontrolü de çok önemlidir. Bu risk faktörleri iyi bir şekilde kontrol altına alındığında, göze uygulanan tedavinin sonuçları daha iyi olmaktadır.

Diyabete bağlı retina tabakasındaki hasar için göze en sık uygulanan tedavi, son yıllara kadar lazerdi. Günümüzde ise, göz içi enjeksiyonlar da tedavinin önemli bir parçası oldu. Bu enjeksiyonlar antiVEGF iğneleri ve kortison içeren iğneler olmak üzere iki türlüdür. Bu enjeksiyonları bazı hastalarda her ay tekrar edilmesi gerekebilmektedir.

Diyabetli kişiler göz doktoruna ne kadar erken başvururlarsa lazer ile elde edilen başarı oranı o kadar artmaktadır. Lazer tedavisi ile göz içersine kanama, glokom, görme merkezinde ödem (maküla ödemi) oluşumu gibi komplikasyonların gelişimi ve ilerlemesi engellenmeye çalışılmaktadır. Görme merkezinde oluşan ödemi gidermek için yapılan lazerde tekrar tedaviler gerekebilmektedir. Bu tedaviyle hastaların görmelerinin azalması durdurulmaya çalışılmaktadır.

Diyabetli kişilerin gözlerinde yeni anormal damarlar oluşabilmektedir. Bunlar göz içersine kanamakta ve glokoma yol açarak körlükle sonuçlanmaktadır. Lazer tedavisi, glokom ve göz içersine olabilecek bir kanama riskini etkin bir şekilde azaltmaktadır. Bu olgularda, çevre retinaya yoğun lazer tedavisi yapıldığından, tedaviden sonra görmede azalma olabilir ama sıklıkla bir süre sonra eski düzeyine döner. Ayrıca, görme alanı daralabilir, renkli görme ve karanlık uyumu kötüleşebilir.

Göz içerisine kanama oluşursa ve belli bir süre içinde kendiliğinden açılmazsa pars plana vitrektomi ameliyatı ile göz içersindeki kanama ve kanamaya yol açan yapılar gözden temizlenmektedir. Son yıllarda, cerrahi aletlerin teknolojik gelişmesine paralel olarak ameliyat sonrası elde ettiğimiz sonuçlar daha da yüz güldürücü olmuştur. Ameliyat sonrası elde edilecek görme düzeyi, diyabetin retina ve görme sinirinde oluşturduğu hasara bağlı olarak değişmektedir ve ancak ameliyattan sonra belirlenebilir.

Katarakt

  

Katarakt Nedir?

Normalde şeffaf olan doğal göz merceğinin şeffaflığını yitirerek bulanıklaşmasına, opak-beyazımsı bir görünüm almasına katarakt denir. Lens bulanıklaşıp opaklaştığında, retinaya ulaşan görüntü bulanıklaşır ve görme etkilenir.


Katarakt nasıl gelişir?

Katarakt genellikle bir yaşlılık hastalığıdır. Hastaların %90'ı 60 yaşın üzerindedir. Ancak katarakt her yaş grubunda görülebilir. Örneğin yeni doğan bebeklerde doğuştan katarakt adı verilen bir katarakt türü görülebildiği gibi çocuklarda, gençlerde ve orta yaşlılarda da katarakta rastlanabilir. Katarakta yol açan nedenler çok çeşitlidir. Kataraktın en yaygın tipi yaşa bağlı olarak ortaya çıkandır. 50 yaşın altındaki kişilerde görülen kataraktlarda altta yatan bir sebep aranmalıdır. Bu tür kataraktlar kalıtsal olabileceği gibi şeker hastalığı gibi metabolik bozukluklar, göz travması, geçirilmiş göz ameliyatı ya da göz içi enjeksiyonu, göz çevresine radyasyona maruz kalma, korumasız olarak uzun süre güneş ışığı altında bulunma veya kortizon ve benzeri ilaç kullanımı ile ilişkili olabilir.


Kataraktın semptomları nelerdir?

Katarakta bağlı şikayetler yavaş gelişir ve ağrısızdır. Sıklıkla ilk olarak rutin göz muayenesi sırasında teşhis edilir. Kataraktın en sık bulguları ağrısız bulanık görme, ışıktan rahatsızlık ve renklerin soluk ya da sarı görülmesidir. Yaşa bağlı kataraktların çoğunda hastalığın ilerlemesi yıllar sürebilir. Gençlerde ve diabet hastalarında hastalığın ilerleme süreci kısa sürebilir. Kişilerde kataraktın nasıl bir hızla ilerleyeceğini önceden kestirmek mümkün değildir.


Katarakt tanısı nasıl konulur?

Katarakt tanısı biomikroskopik göz muayenesi sırasında rahatlıkla konulur.


Katarakt nasıl tedavi edilir?

Kataraktı iyileştiren veya önleyen hiçbir ilaç veya diyet yoktur. Ultraviyole ışınlarına karşı koruyucu olması açısından güneş gözlüğü kullanmak kataraktın gelişimini yavaşlatabilir. Katarakt tedavisinin tek yöntemi cerrahi müdahaledir. Kornea, retina ya da optik sinir problemi olmayan hastalarda %95’in üzerinde katarakt cerrahisi ile görme artışı sağlanır. Katarakt belirtileri hastayı rahatsız etmediği durumlarda müdahale gerekmeyebilir veya bir süre beklenebilir.

Katarakt ameliyatı öncesi ameliyatta yerleştirilecek lens numarasının doğru bir şekilde saptanması oldukça önemlidir. Katarakt cerrahisinde cerrah, Fako cihazı (fakoemülsifikasyon yöntemi) ile titreşen ses dalgaları yardımıyla kataraktı göz içerisinde kırar, parçalara ayırır ve bu parçacıkları emerek temizler. Bundan sonra göz içine kolay katlanabilir kalıcı göz içi mercek yerleştirilir. Katarakt ameliyatı uygun kişilerde lokal anestezi altında yapılan ve kısa süreli bir ameliyattır. Hasta genellikle birkaç gün içinde işine dönebilir. 

Retina Ven Tıkanıklığı

  

Retina ven tıkanıklığı nedir?

Retina toplardamar sisteminde meydana gelen tıkanıklıklara retina ven tıkanıklıkları denir. Burada retina arter sistemi (temiz kanı taşıyan damar sistemi) tıkalı değildir. Sadece toplar damarlarda tıkanıklık meydana gelmiştir. Retina ven  tıkanıklığının 2 tipi vardır: 1) Retina Ven Dal Tıkanıklığı: Retinadaki toplardamarlardan bir bölümünün tıkanması sonucu gelişir. Retina toplardamarının bir bölümünün tıkanıklığı. Tıkanan retina damarının  gerisinde oluşan kanamalar ve  sıvı toplanması görülmektedir. 2) Santral Retina Ven Tıkanıklığı: Retina ana toplardamarı retinadaki tüm kanı toplayan bir damardır ve görme sinirinde yerleşmiştir. Retina ana toplardamar tıkanıklığı. Tüm retinada kanamalar ve sıvı toplanması görülmektedir.


Retina ven tıkanıklığı oluşumunda rol oynayan risk faktörleri nelerdir?

Yaşlanma (en sık 60 lı 70 li yaşlarda gözlenir), sigara içme, yüksek kan basıncı, şeker hastalığı (diyabet), glokom (göz içi basınç artışı) ve çeşitli kan hastalıkları bu hastalığın oluşumunda rol oynayabilir.


Retina ven tıkanıklığının semptomları nelerdir?

Ani görme azalması ile kendini belli eder. Hastalığın tuttuğu damara ve yol açtığı komplikasyonlara bağlı olarak görmede minimal bir azalma olabileceği gibi çok ciddi görme kayıplarıyla da karşımıza çıkabilir. Genellikle erken dönemde göz ağrısına neden olmaz. Ancak tedavide geç kalınmış vakalarda şiddetli göz ağrıları ve gözde ciddi kızarıklıklar meydana gelebilir. 


Retina ven tıkanıklığı nasıl teşhis edilir?

Göz muayenesi sırasında yapılan retina değerlendirmesi ile genellikle tanı konulur. Erken dönemde bazen tanı için OCT (göz tomografisi) tetkiki gerekmektedir. Ayrıca muayene sırasında ven tıkanıklığı tespit edilen tüm hastaların OCT incelemesi yapılmalıdır. Çünkü tedavi ve takip planlamasında OCT incelemesi çok önemlidir. FFA (göz anjiyosu) incelemesine de ihtiyaç duyulmaktadır. 


Retina ven tıkanıklığında nasıl tedavi edilir?

Eğer retina toplardamarının bir bölümü (ven dal) tıkanmışsa ve görme merkezinde sıvı toplanması (makula ödemi) mevcut ise lazer, göz içine kortizon veya anti-VEGF tedavisi uygulanır. Hangi tedaviyi uygulayacağımız hastanın göz dibi bulgularına, retina anjiyografisi ve OCT sonuçlarına göre değişmektedir. Hem santral retina, hem de retina ven dal tıkanıklığında, göz içinde yeni anormal damarlanmalar oluşmuşsa bunlarının göz içine kanamasını engellemek için mutlaka lazer tedavisi yapmak gereklidir. Santral retinal ven (ana toplardamar) tıkanıklığında, görme merkezinde sıvı toplanması varsa göz içine kortizon ya da anti-VEGF ilaçlar uygulanmalıdır.

Retina Dekolmanı

  

Retina retina dekolmanı nedir?

Görmeyi ciddi şekilde tehdit eden bir göz problemi olan retina dekolmanı retina tabakasının altındaki retina pigment epiteli tabakasından ayrılmasıdır. Çoğunlukla retinada oluşan yırtık veya deliği takiben bu iki tabakanın arasına sıvı sızmasıyla gelişir. 


Retina retina dekolmanı nasıl gelişir?

Yaşlanmayla veya dejeneratif hastalıklar neticesinde gözün içindeki jel sıvısında (vitreus) bozulmalar başlar. Mevcut jel kıvamı değişir, sıvılaşır ve vitreusun retinaya yapışık olduğu yerlerden yavaş yavaş ayrılır (vitreus dekolmanı). Vitreus dekolmanı retinası sağlam olan kişilerde çoğunlukla problemsiz olarak sonuçlanır. Bazı durumlarda ise retina bir veya birkaç yerden yırtılır (retina yırtığı). Bu yırtık yerinden sıvı girmeye başlar ve retinayı bulunduğu yerden ayırır. Bu duruma retina dekolmanı denir.

 

Retina dekolmanı için risk faktörleri nelerdir?

Kendiliğinden gelişen retina dekolmanında en önemli risk faktörü yaşlanmadır. Ailesinde retina dekolmanı olan kişiler daha sık göz muayenesi olmalı ve semptomları bilmelidir. Yüksek dereceli miyoplar retina yırtıkları ve dekolmanı açısından yüksek risk grubunu oluştururlar. Katarakt ameliyatlarından sonra retina dekolmanı riski artar. Özellikle 50 yaşından önce yapılan katarakt ameliyatları retina dekolmanı açısından daha da risklidir. Eğer bir gözde retina dekolmanı gelişmişse, zaman içinde diğer gözde de oluşabilir. Göze alınan travmalar da retina yırtığı ve dekolmanı açısından önemli risk faktörleridir. 


Retina yırtığının ve retina dekolmanının semptomları nelerdir?

Hastalığın ilk bulguları ışık çakmaları, sinek uçuşmalarıyla birlikte kurum yağmasını andıran koyu renkli yukarıdan aşağı düşen noktalardır. Bir süre sonra dekole olan bölümde görme alanı defekti ortaya çıkar, görme bulanıklaşır, bazen hareket eden gri bir perde hissedilir.


Retina retina dekolmanının teşhisi nasıl konulur?

Göz muayenesi sırasında yapılan retina değerlendirmesi ile genellikle retina yırtılması ve dekolman tanısı konulur. Göz içinde yoğun kanamanın eşlik ettiği retina dekolmanlarında göz ultrason incelemesi tanıda önemlidir. Bazı retina yırtıkları ve retina dekolmanları rutin göz kontrolü esnasında tespit edilir. Bu hastalarda nadiren herhangi bir semptom oluşmamıştır.


Retina dekolmanının tedavisi nedir?

Retina dekolmanının tek tedavisi cerrahi müdahaledir. Retina dekolmanı ne kadar ileri seviyedeyse ameliyattan sonra başarı şansı o kadar düşüktür. Uygulanan cerrahi yaklaşımlar çeşitlilik göstermektedir. Günümüzde en sık kullanan pars plana vitrektomi (PPV) ameliyatı yırtıkların kapatılması ve çekintilerin azaltılması prensibine dayanır. Göz küresine küçük girişler açılarak, bazı özel cerrahi araç ve gereçler kullanılarak vitreus temizlenir, retina altındaki sıvı aspire edilir ve laser tedavisi uygulanır. Ameliyatın sonunda göz içine çeşitli gazlar veya silikon yağı gibi tampon maddesi verilmektedir. Ameliyat sonrası hastanın bir süre belirli bir baş pozisyonunda yatması gerekebilmektedir. Retina dekolmanı körlüğe neden olabilecek oldukça önemli bir göz hastalığıdır. Başarılı bir ameliyata rağmen bazı hastalarda körlük gelişebileceği unutulmamalıdır. Retina dekolmanı ameliyatları teknik olarak oldukça özellikli cerrahi müdahaleleridir. Bu nedenle vitreoretinal cerrahi konusunda deneyimli bir göz hekimi tarafından uygulanmalıdır.

Epiretinal Membran (ERM)

  

Epiretinal membran (ERM) nedir?

Epiretinal membran (ERM) retinanın yüzeyinde oluşan zar tabakasıdır. ERM retinanın herhangi bir yerinde oluşabilmesine rağmen çok büyük oranda görme merkezinde yani maküla bölgesinde oluşmaktadır. Bu nedenle “epimaküler membran” ismi de kullanılmaktadır. Bu zarın oluşturduğu klinik tabloya da ERM denmektedir.  


Epiretinal membran nasıl gelişir?

Farklı nedenlere bağlı olarak ERM gelişebilir. En sık nedeni gözdeki yaşlanma sonucu gözün içini dolduran vitreus jelinin retinadan ayrılmasıdır. İlerleyen yaşlarda her insanda vitreus jeli sıvılaşır ve genellikle 40 yaşından sonra retinadan ayrılır. Jelin retinadan ayrılması sonucu oluşan küçük yaralanmalar yıllar içinde retina önünde ERM gelişmesine neden olabilir. Vitreus jelinin ayrılması her insanda ERM oluşumu ile sonlanmaz; hatta çoğu insanda bu süreç ERM gelişimi olmadan sonuçlanır. Bu ERM tipine idyopatik ERM (yani sebebi olmadan, yaşlanma sonucu gelişen ERM) adı verilir. Göz travmaları, şeker hastalığı, üveit-göz iltihabıve retina damar tıkanıklıkları da ERM gelişimini tetikleyebilir ve bu tip ERM’ler sekonder ERM olarak isimlendirilir.


Epiretinal membran görülme oranları nasıldır?

Yaş ile birlikte ERM görülme oranları artar. 50 yaşın üzerinde %2 olan oran, 75 yaşın üzerinde %25 düzeyine çıkar.


Epiretinal membranın semptomları nelerdir?

ERM erken dönemlerinde herhangi bir semptoma neden olmayabilir. Ancak ilerleyen dönemlerde uzak ve yakın görmede bulanıklık, çizgileri ve cisimleri eğri görme, görme alanında leke gibi sorunlara yol açabilir. ERM ilerleyici bir hastalıktır. Bu nedenle erken tanı konulması kritik öneme sahiptir.


Epiretinal membran tanısı nasıl konulur?

Göz muayenesi sırasında yapılan retina değerlendirmesi ile genellikle ERM tanısı konulur. Erken dönemde bazen tanı için OCT (göz tomografisi) tetkiki gerekmektedir. Ayrıca muayene sırasında ERM tespit edilen tüm hastaların OCT incelemesi yapılmalıdır. Çünkü tedavi ve takip planlamasında OCT incelemesi çok önemlidir. Bazı olgularda FFA (göz anjiyosu) incelemesine de ihtiyaç duyulmaktadır.

 

Epiretinal membran nasıl tedavi edilir?

ERM görme azalması yapmıyor ise 4-6 aylık düzenli kontroller ile takip edilir. Ancak görme azalması yapan ERM’lerin tedavi edilmesi gerekmektedir. ERM’de tek tedavi yöntemi cerrahidir. Pars plana vitrektomi ameliyatı ile retina yüzeyindeki zar soyulur. Bu işlem vücutta insanoğlunun uyguladığı en ince cerrahi işlemlerden biridir. Çünkü ERM dokusu birkaç mikronluk kalınlığa sahiptir. Retinaya zarar vermeden bu zar ancak vitreoretinal cerrahi konusunda deneyimli bir göz hekimi tarafından yapılabilir.

Maküla Deliği (Maküler Hol)

  

Maküla deliği nedir?

Maküla deliği, gözün görme merkezinde yani makülada oluşan tam kat delinmedir. Travmaya bağlı delikler dışında maküla deliği genellikle 50 yaşından sonra görülür. Hastalık sıklıkla kadınları tutar, olguların üçte ikisi kadındır. Tedavi edilmeyen maküla deliği 50 yaş üstü yetişkinlerde geri dönüşü olmayan merkezi görme kayıplarının sık sayılabilecek sebeplerinden biridir.


Maküla deliğinin nasıl gelişir?

Maküla deliği, yaşlanmanın doğal bir süreci olarak vitreus yapısının bozularak maküladan ayrılması sırasında oluşur. Retina yüzeyinde kalan vitreus kalıntısı kasılıp büzüşerek maküla ve foveayı dışa doğru çeker. Bunun sonucunda delik tarzı doku kaybı oluşur. Maküla deliği daha seyrek olarak göz travması, yüksek miyopi, göz içi iltihaplanması, retina dekolmanı ve diğer göz hastalıklarına da bağlı gelişebilir.


Maküla deliğinin semptomları nelerdir?

Maküla deliği başlangıçta görme merkezinde çarpık görme ve bulanık görme şeklinde bulgu verir. Deliğin haftalar ve aylar içerisinde büyümesiyle merkezi görme ciddi şekilde etkilenir. Maküla deliği olan hastalar görüşlerinin tam orta noktasında değişiklikler hissederler. Bu değişikler erken evrede düz çizgilerde kırılma, dalgalanma (metamorfopsi) şeklinde olurken ileri evrelerde görme merkezinde sabit bir leke (skotom) görme şeklinde olur. Hastalık genellikle tek gözü tutmakla birlikte %10 vakada diğer göz de etkilenir. Eşlik eden retina dekolmanı yoksa periferik görme genellikle etkilenmemiştir.


Maküla deliği tanısı nasıl konulur?

Maküla deliği tanısı için göz muayenesini takiben göz dibi (göz arkası) muayenesi yapılır. Maküla deliğinden şüphelenilen hastalara OCT (göz tomografisi) olarak bilinen, ışık dalgaları kullanarak retinanın görüntülenmesini sağlayan ve hiçbir yan etkisi olmayan optik koherens tomografi uygulanır. OCT ayrıca maküla deliği oluşumu riskini değerlendirmek için diğer gözdeki vitreomaküler ara yüzey ve dış retina tabakalarının detaylı değerlendirilmesine de olanak tanır.


Maküla deliğinin nasıl tedavi edilir?

Maküla deliği tedavisinde tek yöntem cerrahi müdahaledir. Uygulanan cerrahi işlemin başarısı çok yüksektir. Ancak tam olarak fonksiyonel iyileşmenin sağlanması için aylar gerekebilir. Ayrıca deliğin süresi başarıda önemlidir. Eski deliklerin ameliyatla kapanma ihtimali daha düşüktür. Vitrektomi (PPV) olarak adlandırılan cerrahide göz içindeki vitreus boşaltılır, retina yüzeyindeki ince bir zar olam ILM soyulur ve deliğin kapanması için arka göz boşluğuna gaz enjekte edilir. Hasta ameliyatı takiben ortalama 5 gün boyunca yüz üstü yatar. Böylece gazın makülaya baskı yapması ve deliğin kapanması sağlanır. Enjekte edilen gaz 2 ile 6 hafta arasında kademeli olarak kendiliğinden geri emilirken, vitreus kavitesi göz tarafından üretilen sıvı ile dolmaktadır. Gözdeki gaz kendiliğinden çekilene kadar hastanın uçağa binmemesi ve hatta yüksek rakımlara çıkmaması kritik öneme sahiptir. Maküla deliği cerrahisi sonrası katarakt gelişmesi veya mevcut kataraktın ilerlemesi oldukça sık karşılaşılan bir durumdur.

Santral Seröz Retinopati (SSR)

  

Santral seröz retinopati (SSR) nedir?

Retina göz küresinin içinde, 0,3 mm kalınlığı olan ve altındaki dokuya yapışık saydam bir tabakasıdır. Retina ışığı işleyerek elektrik sinyali haline getirir ve bu sinyal optik sinir yolu ile beyine iletilir. Retina altında gözün ikinci tabakası olan koroid tabakası yer alır. Koroid vücudun damardan en zengin tabakasıdır. Koroid ile retina arasında sıvı kaçağını önleyen ve iki önemli tabakayı ayıran retina pigment epiteli tabakası vardır.

Retinanın düzgün çalışabilmesi için altında sıvı olmaması gereklidir. SSR’de koroid tabakasındaki sıvı önce retina pigment epitelinin altında sonra da retina tabakasının altında birikir. Sıvının kaynağı koroid tabakısındaki zengin damar yapılarıdır. Retina yapışık olduğu bölgeden ayrılır. Retina altında biriken sıvı görme yeteneğini ve kalitesini bozar
 

Santral seröz retinopati nasıl gelişir?

SSR’de koroid damarlarında sızıntıya yol açan faktörler çok önemlidir. Strese bağlı vücuttaki kortison hormonu salgılanması SSR gelişiminde en önemli faktördür. Özellikle kronik stres en önemli SSR nedenidir. Ayrıca bazı ilaçlar ve sistemik hipertansiyon da SSR gelişimini hızlandırır. Başka bir hastalık nedeni ile kortison içeren ilaç kullanımları da SSR gelişimine yol açabilir.


Santral seröz retinopatinin semptomları nelerdir?

SSR’de retina altında biriken sıvı görme merkezinden uzak ise semptoma neden olmayabilir. Ancak sıvı çoğunlukla tam görme merkezinin altına birikir ve eğri görme, lekeli ve bulanık görme şikayetlerine neden olur. Hasta SSR atağı olan gözü ile daha mat ve karanlık gördüğünü de ifade edebilir.


Santral seröz retinopati tanısı nasıl konulur?

Göz muayenesi sırasında yapılan retina değerlendirmesi ile genellikle SSR tanısı konulur. Erken dönemde bazen tanı için OCT (göz tomografisi) tetkiki gerekmektedir. Ayrıca muayene sırasında SSR tespit edilen tüm hastaların OCT incelemesi de yapılmalıdır. Çünkü tedavi ve takip planlamasında OCT incelemesi çok önemlidir. Bazı olgularda FFA (göz anjiyosu) ve hatta ICG (indosiyanin yeşili göz anjiyosu) incelemesine de ihtiyaç duyulmaktadır. 


Santral seröz retinopati nasıl tedavi edilir?

SSR ataklarla seyreden bir hastalıktır. Bazı ataklar çok hafif olur ve birkaç hafta içinde kendiliğinden geçebilir. Burada stresin azaltılması, uyku düzeninin sağlanması ve varsa sistemik hipertansiyonun kontrol altına alınması önemlidir. Kendiliğinden düzelmeyen olgularda fotodinamik tedavi (soğuk laser tedavisi) uygulanmalıdır. Bazı olgularda SSR’ye bağlı retina kanaması gelişebilir ve bu olgularda göz içi enjeksiyon tedavileri de uygulanabilir. Görme merkezinden uzaktaki SSR odaklarında klasik laser fotokoagulasyon (sıcak laser) tedavileri de uygulanabilmektedir. SSR kalıcı görme kaybı nedeni olduğu için kendiliğinden gerilemeyen olgularda tedavi aşamasına geçmek için çok beklemek doğru değildir.

Glokom

  

Glokom nedir?

Glokom halk arasında göz tansiyonu olarak da bilinen, kronik seyirli çoğu zaman sinsi, görmeyi zamanla azaltan, körlüğe sebep olabilen ve en önemlisi, erken dönemde hiçbir belirtisi olmayan tehlikeli ama önlenebilen bir hastalıktır. Glokom gerçekte göziçi basıncının normal değerler olarak kabul edilen 20-21 mmHg basınçlık değerlerin üzerinde olması ve buna bağlı olarak ışık retina sinir lifleri ve bu sinir lifleri ile beyindeki görme merkezi arasında iletimi sağlayan göz sinirinin hasarlanması tablosudur. Eskiden halk arasında “karasu” adıyla da bilinen bu hastalık günümüzde aydınlanmış toplumlarda glokom ismiyle geniş kitlelerce bilinmektedir. Bazı hastalarda göz içi tansiyonu 20-21 mmHg’nin altında olsa bile glokom mevcut olabilir. Buna normal basınçlı glokom denir. Ayrıca göz tansiyonu 22 mmHg’nin üstünde olup glokomu olmayan çok sayıda hasta da vardır. Bu duruma da oküler hipertansiyon denir. Bu nedenle glokom teşhisinin konusunda uzman bir hekim tarafından konulmasında fayda vardır.


Glokom nasıl gelişir?

Göz içindeki sıvının basıncın artması yıllar yıllar içinde göz sinirini ezmekte ve görme alanı ve sonucunda görme kaybı ortaya çıkmaktadır. BU süreç çok sessiz ve yavaş bir süreçtir ve ailesel faktörler glokom gelişiminde önemlidir. Glokom gelişimi için kişisel ve ailesel yatkınlığı bulunanların dışında özellikle sistemik ya da özellikle üveit ve allerji gibi nedenlerle kortison içerikli ilaçların ve damlaların çok uzun süre kullanımı da riski arttırır. Sigara kullananlar, diyabeti olanlar, anemisi olanlar, hipermetropisi olanlar ve göz travmasına maruz kalanlarda glokom riski daha fazladır.


Glokomda semptomlar nelerdir?

Glokom erken dönemde semptom vermez. Hatta gözde glokom geliştikten çok uzun yıllar sonra bile semptom ortaya çıkmayabilir. Bu çok önemli bir husustur. Çünkü tedavide gecikmiş vakalarda görme kaybı önlenemez. Bu nedenle tarama muayeneleri son derece önemlidir.


Glokomun tanısı nasıl konulur?

Glokom hastalığının tanı süreci öncelikle göz içi basıncının ölçülmesiyle başlar. Hastalığın bir bulgusunun olmaması nedeniyle biraz da tarama amaçlı olarak göz hekimine başvuran tüm hastaların göz içi basınçları mutlaka ölçülmelidir. Özellikle yakın görme problemlerinin başladığı 40’lı yaşlar kişinin göz hekimi ile tanıştığı ya da daha sık görüştüğü yaşlar olması ve glokomun en sık ortaya çıktığı yaşlar olması nedeniyle önemlidir. Bu dönemde yapılacak bir ölçüm hastalığın tanı ve tedavisi için çok önemlidir. Ailesinde glokom saptanan bireylerin bilinçlendirilerek hekime başvurmasının sağlanması ve bilinçli toplumlarda aralıklarla yapılacak göz muayenesi ve toplumsal kuruluşların organizasyonuyla yapılan toplum taramaları glokom riski taşıyan kişilere ve onlara daha sağlıklı yaşam vermeye çalışan göz hekimlerine erken tanı şansı vermektedir.

Göz içi basıncı günümüzde daha pratik, uygulanabilirliği kolay, temas etmeksizin uygulanması ve daha hijyenik olması nedeniyle “non-kontakt tonometre” ya da diğer adıyla “air puff tonometre” ile ölçülmektedir. Ancak yöntemin bu avantajlarına karşın kornea kalınlığı ile ilişkili ölçüm farklılıkları olabilmektedir. Korneası kalın olan kişilerde bu ölçüm yöntemi ile olduğundan daha yüksek ölçümler elde edilmektedir. Bu nedenle özellikle göz içi basıncı yüksek olarak bulunan olgularda kornea kalınlık ölçüm metodu olan pakimetri mutlaka yapılmalı ve normalize kornea kalınlıklarına göre belirlenmiş uyarlamalarla gerçek göz içi basıncı hesaplanmalıdır. Bazı hastalarda göze temas eden göz tansiyonu ölçümleri de yapılması gerekmektedir.

Glokom tanısında göz içi basıncı ölçümleri kadar önemli diğer iki uygulama görme alanı testi ve OCT (göz tomografisi) incelemesidir. Her iki yöntemde invasiv yöntemler değildir. İşlem sırasında göze herhangi temas yoktur.


Glokom nasıl tedavi edilir?

Tedavide çoğu kez göz içi salgılamayı azaltan ilaçlar ya da dışa akımı artıran göz damlaları tek başına veya beraberce başarılı olmaktadır. Göz içi basıncı normal sınırlara inmiş olsa dahi başarının işareti 2-4 aylık aralarla göz içi basınç ölçümü ve 6-12 aylık aralarla yapılacak OCT ve görme alanı muayenelerinde ilerleme-sinir hücre kaybı, incelmesi ve görme alanı kaybının olmamasıdır. Glokomda tedavi göz hekimi tarafından aksine bir karar verilmedikçe ömür boyu sürecektir. İlaç tedavisi altındaki hastada basıncın artması ya da basınç normal sınırlarda olmasına rağmen OCT ve görme alanı bozukluklarında artış halinde ilaç değiştirilebilir yada kullanılan ilaç sayısı ve dozu artırılabilir.

Kullanılan damla tedavilerine rağmen, tedavide yetersizlik saptanan hastalarda dışa akım kanallarını genişleten laser tedavileri (laser trabeküloplasti) veya yine dışa akım miktarını arttırmayı amaçlayan drenaj ameliyatları (trabekülektomi) glokom tedavisinde başarıyla uygulanan alternatif yöntemlerdir. Cerrahi tedavi, ilaç tedavisinin bir alternatifi olmayıp gerektiğinde uygulanmak üzere rezerv olarak tutulmalıdır. Cerrahi tedavi sonrasında bir ya da birden çok ilaç kullanımı gerekli olabilir.

Üveit

  

Üveit Nedir?

Üveit, göz küresi kabuğunun orta tabakası olan ve damardan zengin uvea dokusunun iltihabıdır. Üveitlerin gözde bulunduğu yere bağlı değişik isimlerle adlandırılırlar. Eğer uveanın ön kısmı olan iris ve ön kamara tutulduysa buna iritis veya ön üveit denir. Üveitlerin %90’ı ön kısmı tutar. Uveanın orta kısmının tutulmasına siklit denir. Uveanın arka bölümünün hastalanmasına koroidit denir. Bazı durumlarda tüm uvea etkilenir, buna panüveit adı verilir. Hastaların %80'inde iki gözü de tutar. Üveit sinsi seyirli ve kronik bir hastalıktır. Ataklarla seyir tipiktir. Üveit hafif ataklarla seyredip gözde ciddi hasar yapmayabileceği gibi, körlükle seyreden ciddi komplikasyonlara da yol açabilir.


Üveit Nasıl Gelişir?

Genellikle üveit hastalığının gelişmesinde belirgin bir neden olmayabilir. Vücudun bilinmeyen bir mekanizma ile bağışıklık sisteminin göz özelinde kontrolden çıkması ile ortaya çıkar. Ayrıca romatizmal hastalıklar önemli üveit nedenidir. Bazı mikrobik ya da viral ajanlar da üveite neden olabilir. Behçet hastalığı da önemli bir üveit nedenidir.


Üveitin semptomları nelerdir?

Üveitin tipine ve tutulum yerine göre semptomlar değişkenlik gösterir. Üveit çoğu olguda ataklarla seyreden bir hastalıktır. En sık görülen semptom görme bulanıklığı, gözde kızarıklık ve göz ağrısıdır. Bazı olgularda gözde uçuşan cisim hissi önde gelen semptomlardan biri olabilir.


Üveit tanısı nasıl konulur?

Çoğu olguda basit bir göz muayenesi tanı için yeterlidir. Retina ve koroid tabakasını tutan üveitlerde OCT (göz tomografisi) ve göz anjiyoları teşhis için gerekli olabilir. Ayrıca sistemik diğer hastalıkların ya da enfeksiyöz sebeplerin araştırılması için kapsamlı kan incelemeleri ve dahiliye konsultasyonları da gerekebilir.


Üveit nasıl tedavi edilir?

Üveitin kesin tedavisi yoktur. Tedavide önemli olan hastanın atak dönemlerini mümkün olduğunca kalıcı göz hasarı gelişmeden atlatmasına yardımcı olmaktır. İlerleyen yaşla birlikte genellikle atak şiddetleri kendiliğinden azalır. Atak sırasında medikal tedavi uygulanır. Medikal tedavide amaç iltihabi reaksiyonu azaltmak, hastayı rahatlatmak, görmeyi korumak ve görme kaybına sebep olabilecek komplikasyonlara engel olmaktır. İlaç tedavisinde en yaygın kullanılanlar steroidlerdir. Bunlar göz damlası veya oral tablet şeklinde verilir. Bazen ağrıyı dindirmek ve ışığa duyarlığı azaltmak için sikloplejik ajanlar da uygulanır. Bağışıklığı baskılayıcı ilaçlar (immünsüpresanlar) çok şiddetli üveitte kullanılır. Üveitin sebebi olarak enfeksiyondan şüpheleniliyorsa ilgili mikroorganizmaları yok etmeye yönelik ilaçlar uygulanır. Eğer üveitle birlikte glokom ve katarakt tanısı konmuş ise gerektiğinde cerrahi müdahale yapılmalıdır. Görme merkezinde ödemi olan ve vitreus iltihabı olan olgularda göz içi enjeksiyon uygulamaları oldukça yardımcı tedavilerdir. Ayrıca üveit atakları retinada kalıcı değişikliklere neden olduysa bazen vitreoretinal cerrahi müdahaleleri de gerekebilir.

Prematüre Retinopatisi (ROP)

  

Prematüre retinopatisi nedir?

Prematüre retinopatisi (ROP) düşük doğum ağırlıklı ve erken doğan bebeklerde görülen retinal damarların anormal proliferasyonuna bağlı bir hastalıktır. Farklı şiddetlerde olsa bile hemen her zaman her iki gözü de etkileyen bir hastalıktır. ROP çocukluk çağındaki körlüğün en sık görülen sebeplerinden biridir.


Prematüre retinopatisi neden gelişir?

Anne karnında 16. haftadan sonra optik sinirden dışarı çıkan damar oluşumuyla fetüslerde retina damar gelişimi başlar. Hamileliğin son 12 haftası göz damarlarının gelişimi açısından çok önemlidir. Hastalık hayatın ilk günlerinde başlar ve retinadaki anormal damarların oluşumuyla körlük oluşturacak tarzda ilerler. Prematür bebeklerde doğumdan sonra normal damar gelişimi durur. Yeteri damar ağı bulunmayan göz bölgelerinden kimyasal bazı maddeler salınarak damar oluşumu yönünde bir istek yaratılır. Bu oluşacak yeni damarlar normal yapıda olmayıp beraberinde retinada halka tarzında fonksiyonu olmayan bir doku oluşumuna sebep olur. Bu doku zamanla tutunduğu retinayı ve vitreusu kendine çeker ve bunun sonunda retina dekolmanı ortaya çıkar.


Hangi bebekler prematüre retinopatisi gelişimi açısından risklidir?

Prematüre retinopatisinde semptom görülmez. Bebek şikayetini ifade edemez ve aileler bebeklerinin görmediğini erken dönemde hissedemezler. Prematüre retinopatisi ancak konusunda tecrübeli retina uzmanının zamanında muayenesi sayesinde saptanabilir. Prematüre doğumların %16’sında ROP’a rastlanır. 1,500 gramdan daha düşük doğum ağırlıklı bebeklerin %50’sinde ROP gelişir. 32 haftanın altında doğan, doğum ağırlığı 1500 gramdan az olan ve sistemik olarak riskli daha büyük bebekler ROP açısından değerlendirilmelidir.


Prematüre retinopatisi muayenesi ne zaman yapılmalı?

Risk grubuna dahil olan prematüre bebeklerde ilk muayene postkonsepsiyonel 31-33 hafta veya doğum sonrası 4-6 haftalar arasında (hangisi erkense) yapılmalıdır. Daha sonraki kontrol muayenelerinin sıklığı saptanan ROP’un evresine göre planlanır. Bebekler tam retinal damar sistemi gelişene kadar takip edilir. Bu bazen aylarca sürebilir.


Prematüre retinopatisi muayenesi nasıl yapılır?

Muayene öncesinde göz bebeklerinin büyümesi için damla damlatılır. Muayene eden doktora daha geniş açıyı görme imkânı vermesi için indirekt oftalmoskop kullanılır. Bebeğin rahat muayene olması için öncesinde gözlerine anestezik bir göz damlası damlatılır. Muayene esnasında göz kapaklarının açık kalması için bazı özel aletlerden faydalanılır.


Prematüre retinopatisi ne zaman ve nasıl tedavi edilir?

Prematüre retinopatisi genellikle kendiliğinden düzelen bir hastalıktır ancak hastaların yaklaşık %10'u tedaviye ihtiyaç duymaktadır. Tedavi kararında ROP’un göz içindeki lokalizasyonu ve şiddeti önemlidir. Laser fotokoagülasyonu ile retina dekolmanına sebep olmadan anormal damarlar ortadan kaldırılır. Bazı bebeklerde göz içi iğne tedavileri uygulanabilir. İleri evre ROP bebeklerinde gözü kurtarmak için vitreoretinal cerrahi ameliyatı uygulanır. Oldukça riskli ve başarı şansı düşük bir ameliyattır.


Prematüre retinopatisi görülen çocuklar ne sıklıkla muayene olmalıdır?

Aktif prematüre retinopatisinin devam ettiği dönemlerde bebekler hastalıklarının şiddetlerine göre planlanan sıklıkta görülürler. Bazen bebeğin her hafta göz muayenesinin yapılması gerekmektedir. Prematüre retinopatisi gerilese bile bu çocuklarda göz tembelliği (ambliyopi), miyopi ve astigmatizma gibi göz kırma kusurları, şaşılık ve göz tansiyonu (glokom hastalığı) normal kişilerden çok daha fazla görülür. İleri yaşlarda bile göz yırtıkları oluşabilir. Bu nedenle hastalar hayatlarının sonraki aşamalarında en az yılda bir kez, düzenli göz muayenesi yaptırmalıdır.

Kuru Göz

  

Kuru göz nedir?

Gözyaşının nitelik ya da nicelik olarak yetersiz olduğu durumlara kuru göz denir. Şiddeti çok farklılık gösterebilir. İleri evrelerde göz yüzeyinde kalıcı tahribatlar oluşturarak görme kaybına neden olabilir.


Kuru göz nasıl gelişir?

Gözyaşı üretimimiz yaşlandıkça azalır. Her ne kadar bu durum hem kadınlarda hem de erkelerde ortaya çıksa da, kadınlar kuru gözden daha çok etkilenir. Bu durum özellikle menapozdan sonra belirginleşir. Uzun süreli kullanıan bir çok ilaç gözyaşı salgısını azaltarak göz kuruluğuna neden olur. Özellikle uzun süreli idrar söktürücü, tansiyon düşürücü, antiallerjik, antidepresan veya uyku ilaçı kullanımı göz kuruluğuna yol açar. Az su içmek, klimalı ve havasız ortamlarda uzun süreli kalmak ve uykusuzluk göz kuruluğunu daha da arttıran faktörlerdir. Göz kuruluğu olan bir hastada eğer ağız kuruluğu ve artrit denen eklem hastalığı da varsa, bu kişide Sjögren hastalığı düşünülmelidir. Bu otoimmün bir hastalıktır ve daha çok orta yaşın üzerindeki bayanlarda görülür.


Kuru gözün semptomları nelerdir?

Gözde yanma, batma, yabancı cisim hissi, kızarıklık, kaşıntı, aralıklı bulanık görme, çapaklanma, kontak lens kullanırken zorlanma ve ışığa bakarken rahatsızlık hissidir. İleri evrelerde ağrı dayanılmaz hale gelebilir ve kalıcı görme bulanıklığı ortaya çıkabilir. Kuru göz vakalarında beklenenin aksine bazen yaşarma görülür. Bunun sebebi aşırı tahriş sonucu göz yaşı bezlerinde refleks olarak salgı miktarının artması ve bu fazla miktarın göz kapaklarının taşıyabilme kapasitenin üzerine çıkmasıdır.


Kuru göz nasıl teşhis edilir?

Genel göz muayenesi ile kuru göz tanısı konulur. Sebebi ortaya çıkarma için hastadan alınacak bilgiler değerlidir. Kesin tanı için gözyaşı üretimini ölçen testler yapılır. Schirmer testi denilen bir testte, alt gözkapağı iç yüzüne yerleştirilen bir filtre kağıdı ile göz yaşının miktarı ölçülür. Gerektiğinde bir başka yöntem olan göze özel boya (floresein veya rose bengal) damlatarak göz yüzeyindeki kuruluğun derece tespiti yapılır. Bazı olgularda gözyaşı osmolaritesi ölçümleri de gerekmektedir.


Kuru göz nasıl tedavi edilir?

Kuru gözü tedavi etmenin değişik yöntemleri vardır. Bunlardan en yaygın olanı eksiği duyulan göz yaşını yerine koymaktır. Suni gözyaşı damlaları gözü nemlendirerek şikayetlerin azalmasına ve kapakların rahat hareket etmesine yardımcı olur. Suni gözyaşı damlalarını bazı hafif olgularda günde bir iki defa kullanmak yeterli olabildiği gibi bazı ağır olgularda saat başı damlatmak gerekebilir. Kuru göz hastaların bazıları içindeki koruyucu ve yardımcı maddeler nedeniyle suni göz yaşı damları da dahil olmak üzere göz damlalarına karşı duyarlıdırlar. Bu maddeler gözde tahrişe sebep olur ve rahatsızlık yaratır. O nedenle bu kişilerin koruyucu madde içermeyen tek dozluk (sine formu) göz ilaçlarını kullanmaları daha doğru olabilir. Seçilmiş olgularda anti-inflamasyon etkisi olan damlaların kullanımı da iyi gelir. Omega 3 takviyesi de kuru göze bağlı sempotomların azalmasına yardımcı olabilir.

Koruyucu önlemlerin alınması tedavi kadar önemlidir. Göz kuruluğu göz kırpma refleksinin azaldığı, uzun süreli okuma ve bilgisayar ekranına bakma gerektiği durumlarda daha çok ortaya çıkar. Gözyaşı buharlaşmasından korumak için kuru göz hastalarının çok sıcak ve rüzgarlı havalarda dışarı çok çıkmaması, klima ve saç kuruma makinesi gibi hava üfleyen cihazlardan uzak durması, kapatıcı gözlük takması ve mümkünse odalarında buhar sağlayıcıları kullanması tavsiye edilir. Kuru göz hastaları ayrıca gözlerini ovalamaktan kaçınmalıdır. Bu tahrişi artırır.

Optik Nörit

  

Optik nörit nedir?

Optik nörit görme sinirinin iltihabıdır. Optik sinir diye adlandırılan görme siniri retinada oluşan görüntüyü beyine taşıyan yapıdır. Bir elektrik kablosuna benzetilebilir. İçindeki her bir tel oluşan görüntünün ilgili kısmını taşır. Eğer sinirin bütününde veya bir kısmında iltihap söz konusu ise fonksiyon tam gerçekleşmez ve görmede problem yaşanır. Optik nörit olduğunda görme sinirinde ödem meydana gelir.


Optik nörit nasıl gelişir?

Çoğu vakada optik nörit gelişimine yol açan bir sebep yoktur. Optik nörit daha çok 30’lu yaşlar olmak üzere 18 ile 45 yaş arasında her an görünebilir. Kadınlarda daha sık rastlanır. Sebebin aydınlatılması önemlidir. Buna bağlı alınacak önlemler veya tedaviler görme fonksiyonlarının kazanılmasına yardım eder. Bir çok hastalık optik nörite sebep olur. Sebebi bulunanlar arasında en sık optik nörit nedeni multipl skleroz (MS) hastalığıdır. Bu hastalığa yakalananların %50’sinde hayatlarının bir bölümünde optik nörit atağı görülür. Yetişkinler veya özellikle çocuklar kızamık, kabakulak, grip gibi viral enfeksiyon sonrasında nadirde olsa optik nörit tablosu yaşayabilirler. Tüberküloz tedavisinde kullanılan etambutol adlı ilaçın optik nörit şeklinde bir yan etkiye sebep olduğu bilinmektedir.


Optik nöritte semptomlar nelerdir?

Görme bulanıklığı, görme alanında daralma, renkli görme sorunları optik nöritin önde gelen semptomlarıdır. Spor yaptıktan veya sıcak su ile duş alındıktan sonra görmede bulanıklık, aydınlık bir ortamda sanki karanlıktaymış gibi görme veya renkleri normalden farklı algılama da ortaya çıkabilir. Bazen göz hareketleriyle birlikte göz küresinin arkasında hissedilen ağrı da bu hastalığın bir bulgusu olabilir.


Optik nörit nasıl teşhis edilir?

Oftalmoskopla göz dibi incelendiğinde görme sinirinde ödeme bağlı genişleme izlenir. OCT incelemesi ve görme alanı testi tanıyı desteklemesi açısından önemlidir. Ayırıcı tanıya ulaşmak için göz anjiyosu (FFA) tetkiki de gerekmektedir. Ultrason, magnetik rezonans inceleme dışında beyin dalgalarının ölçümü de hastalığın ayırıcı tanısı için gerekebilir.


Optik nörit nasıl tedavi edilir?

Çoğu vakada görme fonksiyonları 8–10 hafta içinde normale yakın hale dönerken bazen hastalık tam ve kalıcı görme kaybına dönüşebilir. Böyle bir durumda damar içine uygulanacak ya da oral olarak verilecek steroid tedavisi görme sinirin hızlı iyileşmesini sağlar. Eğer multipl skleroza bağlı optik nörit varsa o durumda immünsüpresan ilaçlarla tedavisi yapılır.

Kırma Kusurları (Miyopi / Hipermetropi / Astigmat / Presbiyo

  

Kırma kusuru nedir?

Kırma kusuru en sık rastlanılan ve görme keskinliğini en sık bozan bir göz problemidir. Bir hastalıktan çok bir bozukluktur. Normal olarak ışık önce kormeada daha sonra göziçi lensinde kırılır ve net bir görüntü oluşturmak üzere gözün arkasında retina üzerinde odaklanır. Eğer göz ışığı doğru kıramazsa görme bulanıklaşır. Göze paralel gelen ışınların retina tabakası üzerinde odaklandığı duruma emetropi denir. Emetropi hiçbir kırma kusuru olmayan gözün durumudur. Emetropi dışı durumlar miyopi, hipermetropi, astigmat ve prespyopidir. 

Miyopi, göze paralel gelen ışınların retina önünde odaklanması durumudur. Miyoplar yakını görebilirler ama uzağı net göremezler. Miyopi gözün ön arka çapının normalden fazla olması durumunda ortaya çıkmaktadır. Bu yapısal bir özelliktir ve genetik geçişi sıktır. 6 dereceye kadar olan miyopilere basit miyopi, daha yüksek olanlara ise yüksek miyopi denir. Genellikle 8-14 yaş arasında çocukluk döneminde fark edilir.

Hipermetropi göze gelen ışınların ağ tabakanın arkasında odaklanması sonucu meydana gelir. Hipermetroplar özellikle yakın görmede zorlanırlar. Eğer hipermetropinin derecesi yüksekse bu hastalar uzağı görmede de zorlanacaklardır. Hipermetropi gözün ön arka çapının az olması durumunda ortaya çıkmaktadır. Yapısal ve kalıtsal özellikler hipermetropun en sık sebebidir.

Astigmatizm gözün değişik meridyenlerde ışınları farklı kırmasına bağlı olarak tek bir odak noktasının oluşmadığı durumdur. Bu hastalar hem uzak hem de yakın görmede problem yaşarlar. Astigmatizma miyopi ve hipermetropi ile beraber görülebilir.

Presbiyopi gençlerde yumuşak ve esnek olan lens uzaktaki ve yakındaki objelere kolayca odaklanmaya imkan verir. Ancak 40 yaşından sonra göziçi lensi sertleşir, onu tutan lifler elastikiyetini kaybeder. Bu durumda yakını görmek ve okuma zorlaşır. Bu yaşa bağlı duruma presbiyopi adı verilir.


Kırma kusurları nasıl gelişir?

Prespyopi dışındaki kırma kusurları genellikle çocukluk çağlarında ortaya çıkmaya başlar. Ailede kırma kusuru olması önemli bir risk faktörüdür. Ayrıca çocukluk çağında çok uzun süreli bilgisayar, cep telefonu ya da tablet kullanımı da kırma kusurlarını ortaya çıkarabilir.


Kırma kusurlarında semptomlar nelerdir?

Bulanık görme en önemli semptomdur. Netliğin hangi mesafede bozulduğu kırma kusurunun tipine göre değişir. Gözde yorulma ve ağrı ve başağrısı da kırma kusuru olan hastalarda ortaya çıkabilir. Çocukluk çağındaki özellikle hipermetropik kırma kusurları göz kaymasını da tetikleyebilir.


Kırma kusurlarının tanısı nasıl konulur?

Basit bir göz muayenesinde kırma kusuru tanısı konulabilir. Muayenenin başlangıcından önce gözün kırma gücü otorefraktometre denilen bir aletle otomatik olarak ölçülür. Bu ölçüm esnasında hastadan çenesini ve alnını cihaza yaslaması ve cihazın deliğinden içerideki resme bakması istenir. Bu sırada çekimi yapan teknisyen aletin düğmesine basarak ölçümü gerçekleştirir. Ölçüm her göz için birkaç kez tekrarlanır ve gerekirse ölçümlerin ortalaması alınır. Çocuklarda daha farklı ölçüm aletleri konforu arttırır. 


Kırma kusurları nasıl tedavi edilir?

Kırma kusurunda ana tedavi gözlük kullanımıdır. Gözlük numarası kırma kusurunun tipine ve derecesine göre mutlaka uzman bir göz hekimi tarafından belirlenir. Bazı kişiler gözlük yerine kontakt lens kullanmayı tercih edebilirler. Günümüzde gelişen son teknolojilerle uzun süreli kullanım imkanı veren kontakt lensler piyasada mevcuttur. Bunun dışında tüm dünyada 25 yılı aşkın süredir uygulanan ve milyonlarca insanın gözlük ya da kontakt lens bağımlılığını ortadan kaldıran laser teknolojileri ile uygun olan hastalar tedavi edilmektedir. Bu tedaviler oldukça düşük komplikasyonlarla başarıyla uygulanmakla birlikte, bazı olgularda nükslere (gözlük numarasında geriye dönüş) rastlanılmaktadır. Ancak bu işlemin bir cerrahi müdahale olduğu ve az da olsa birtakım kopmlikasyonları olduğu bilinmelidir. Bir de gözlerin baszıları laser prosedürlerine kesinlikle uygun değildir. Bu açıdan işlem öncesi bazı detaylı tetkiklerin yapılması gerekmektedir.

Pitozis (Göz kapağı düşüklüğü)

  

  

Pitosiz nedir?

Pitosiz gözün üst kapağının istemsiz olarak aşağıya doğru sarkmasıdır. Bir ya da iki gözde ortaya çıkabilir. Göz kapağı düşüklüğü olarak da tarif edilebilinir. Görme alanını daraltarak normal görmeyi engelleyebilir. Özellikle bu durum gelişim çağındaki çocuklar için çok önemlidir. Çünkü göz tembelliğine neden olarak kalıcı görme kaybı yapabilir. 


Pitozis nasıl gelişir?

Pitozis genetik geçiş gösterebilir. Bunlar çocukluk çağında ortaya çıkar. İleriki yaşlarda ise genetik sebeplerden çok yaşlanmaya bağlı dokuda ve kaslardaki dejenerasyon süreçleri daha ön plandadır. Yaşlanmayla birlikte göz kapağını tutan kaslarda yıpranma ortaya çıkar ve üst kapakta bu şekilde düşme görülebilinir. Bazen de üst kapaktaki uzun süreli kitlelerde göz kapağında düşmeye neden olabilir. Nadir de görülse göz travmalarının da ptozis yapabileceği unutulmamalıdır.


Pitosizde semptomlar nelerdir?

Bir ya da iki göz kapağında düşme genellikle hasta ya da yakınları tarafından tespit edilebilinir. İki göz asimetrik olarak görülür. Çocuklarda görme alanını genişletebilmek için istemsiz olarak başlarını yukarı doğru kaldırma hareketi gelişebilir.


Pitosiz tanısı nasıl konulur?

Basit bir göz muayenesinde pitosiz tanısı konulabilinir ve derecesi ve varsa sebebi belirlenir. Sebebinin tespit edilmesi tedavi yaklaşımı açısından son derece önemlidir.


Pitosiz nasıl tedavi edilir?

Pitozisin tedavisi cerrahi olarak yapılır. Kapak düşüklüğüne sebep olan kapağı kaldırmakla görevli kas (levator kas) ameliyatla kısaltılarak güçlendirilir. Sinir harabiyetine bağlı kapak düşüklüğünde kaslar görev yapamayacak durumda olduğundan kapak deri altından silikon bantlarla alın kaslarına tutturulur. Göz kapakları yüz estetiğinde önemli yer tuttuğundan bu ameliyatların konusunda uzman cerrahlar tarafından yapılması tercih edilmelidir. Bazı durumlarda istenilen etkiyi alabilmek için arka arkaya ameliyatlar gerekebilir. Çocuklarda göz tembelliği gelişme riski olduğu için tedavisinin hızlıca yapılmasında fayda vardır. Çocukluk çağında kapak düşüklüğü eğer görme açısını etkilemiyorsa ameliyat için beklenebilir. Bazı pitozlar yaş ilerledikçe kendiliğinde düzelme gösterebilir.

Şaşılık

  

Şaşılık Nedir?

Şaşılık (strabismus) gözün önlenemeyen kaymasıdır. Şaşılıkta gözlerin birisi ya da ikisi yanlış pozisyonda bulunup farklı noktalara doğru bakar. Örneğin gözlerden bir tanesi tam karşıya bakarken diğeri dışa yukarıya içe ya da aşağıya bakabilir. Sebebi göz küresini dışarıdan hareket ettiren göz kaslarındaki koordinasyon bozukluğudur.


Şaşılığın nasıl gelişir?

Şaşılıkların çoğunun sebebi yoktur. Genetik geçiş vakaların önemli bir kısmında söz konusudur. Bazı tipteki şaşılıklar ise kırma kusuru nedeni ile ortaya çıkabilir. Burada özellikle çocukluk çağında ortaya çıkan hipermetropik kırma kusuru önemli bir şaşılık nedenidir. Ateşli hastalık ya da epilepsi nöbetleri sonrasında da şaşılık gelişimi tetikleyebilir. Bazı genetik geçiş gösteren sistemik çocuk hastalıklarında da (örneğin Down sendromu) şaşılık daha çok görülmektedir.


Şaşılığın semptomları nelerdir?

Çocukluk çağı şaşılıkları genellikle aileler tarafından fark edilir. Bazı tipteki kaymalar sabit değildir. Bazen ortaya çıkar bazen de kayma tamamen düzelir.  Bu tip göz kaymalarında teşhis daha zordur. Baş pozisyonu da önemli bir göz kayması semptomudur.


Şaşılık teşhisi nasıl konulur?

Göz muayenesi sırasında şaşılık teşhisi konulmaktadır. Bazı tipteki şaşılıklar ancak şaşılığı ortaya çıkarak bazı uygulamalar sonucunda teşhis edilebilirler. Bu amaçla göz hekiminin kapsamlı değerlendirme yapması gerekebilir.


Şaşılık nasıl tedavi edilir?

Kırma kusuruna bağlı olarak ortaya çıkan şaşılıklar gözlük tedavisi ile düzelebilir. Eğer gözlerin birisinde ya da ikisinde göz tembelliği varsa mutlaka kapama tedavisinin de tedaviye eklenmesi gerekmektedir. Gözlük takıldığı halde düzelmeyen kaymalara ise cerrahi tedavi gerekir. Cerrahi tedavi, genel anestezi altında uyutularak yapılır. Kayan gözü düzgün, diğerine paralel hale getirmek için göz küresine yapışık göz kaslarına geriletme, ilerletme, kısaltma gibi çeşitli işlemler yapılır. Şaşılık cerrahilerinde kaymaların %100 oranında düzeltilmesi her zaman mümkün değildir. Bazı olgularda tek ameliyat ile başarı sağlanırken, bazen tekrar cerrahi müdahale gerekebilir. Bazı şaşılık tiplerinde ise botox tedavisi faydalı olabilir. Ameliyatla ya da botox enjeksiyonu ile şaşılığı düzeltilen çocukta tedavi bitmemiştir. Ameliyat sadece göz kaymasını düzeltir. Şaşılık ameliyatının, görme derecesi ve görme bozukluğuna hiçbir etkisi yoktur. Bu nedenle ameliyatla şaşılık düzeltildikten sonra da, çocuk yine gözlüğünü takmaya devam edecektir.

Göz Tembelliği (Ambliyopi)


Göz tembelliği (ambliyopi) nedir?

Görmenin gelişimi bebeklik çağında başlar. Bu dönem içinde en kritik zaman dilimi ilk 6 ay olmakla birlikte görme gelişimi ilkokulun ilk yılları (7-8 yaş) boyunca devam eder. Göz tembelliği çocukluğun erken döneminde beklenen sağlıklı görme gelişiminin sağlanamaması durumudur.


Göz tembelliği nasıl gelişir?

İki göz arasındaki numara farkı veya ışığın retinaya düşmesini engelleyen herhangi bir neden (çocukluk kataraktı, göz kayması, kornea problemleri) sağlıklı görme gelişimine engel olur. Bir göz iyi görürken diğeri aynı kalitede göremez. Bu durumunda az gören göze ambliyopik göz (tembel göz) adı verilir.


Göz tembelliğinin pratik önemi nedir?

Göz tembelliği toplumda yaklaşık %2-3 oranında görülür. Bu azımsanmıyacak bir orandır. Göz tembelliği ancak çocukluk çağında farkedilirse tedavi edilebilinir. Erişkin çağında tedavisi olan bir hastalık değildir. Bu da kişinin bir ya da iki gözünün ömür boyunca eksik göreceği anlamına gelir. Bu nedenle tüm çocukların 3 ya da 4 yaşına kadar göz muayenesinden geçmeleri gerekmektedir. Eğer ailede göz tembelliği durumu olan bir kişi varsa bu çocuklar mümkünse daha erken yaşlarda söz konusu muayeneden detaylı olarak geçmelidirler. 


Göz tembelliğinin semptomları nelerdir?

Göz tembelliği genellikle semptoma neden olmaz. Çocuk bir gözünün bulanık gördüğünü kolay kolay fark edemez. Hele hele çocuğun gözünde başka bir göz hastalığı ya da şaşılık yoksa bu vakaların teşhisi çok gecikebilir ve artık tedavisi olmayan bir dönemde fark edilebilir.


Göz tembelliği nasıl tedavi edilir?

Göz tembelliği tedavisinde zaman çok önemlidir. Erken başlanan tedavi ile görme daha iyi seviyelere çıkarılır ve iki göz arasındaki fark azaltılır. Dokuz yaşlarında görme kendi gelişimini tamamlayacağı için bu zamandan sonra yapılacak tüm tedavi girişimleri görmeyi çok fazla değiştirmeyecektir. Ambliyopi hastalarının hayatı boyunca sağlıklı olan gözünü iyi korunmaları çok önemlidir. Bu göz hastalanır veya travmaya maruz kalırsa görme büyük riske girer.

Erken fark edilen vakalarda tedavide ilk olarak yapılması gereken numaralı gözlüklerle çocuktaki odaklanma hatasını yani kırma kusurunu düzeltmektir. Bazen gözlük tek başına yeterli olmaz; o zaman beraberinde kapama tedavisi uygulanır. Burada amaç çocuğun ambliyopik gözünü mutlaka kullanmasını ve fiksasyona zorlamasını sağlatmaktır. Bu farklı yollarla sağlanabilir. En yaygın ambliyopi tedavisi çocuğun güçlü olan gözünü günde bir iki saat olmak üzere haftalarca ya da aylarca kapatarak diğerini kullanmaya teşvik edilmesidir. Bazen kapama süresi daha uzun tutulabilir. Ambliyopi ayrıca özel göz damlaları damlatarak veya gözlük uygulayarak sağlam gözde bulanık görme oluşturularak tedavi edilebilir. Bu durum çocuğu tembel olan gözünü kullanmaya zorlar. Tembel olan gözün görmesi geri kazanıldığı durumda bile tedavinin kalıcılığı için sağlam gözün kapatılması sürdürülür. Şaşılık bulunan gözlerde ameliyattan önce amblyopi tedavisi yapılır. Ambliyopinin ameliyatı yoktur. Şaşılık ameliyatı kaymayı düzeltir ama göz tembelliğine etki etmez.

Konjonktivit

  

Konjonktivit nedir?

Göz küresini dıştan ve göz kapağını içten saran ince ve saydam bir doku olan konjonktivanın iltihaplanmasına konjonktivit denir. Buna genellikle bir virüs ya da bakteri sebep olur. Bazen alerjik de olabilir. İltihaplanma olduğunda dokuda kılcal kan damarları belirginleşeceğinden normalde beyaz görünen konjunktiva pembe renk alır. Bu duruma kırmızı göz adı verilir.


Konjontivit nasıl gelişir?

Konjonktivitin en yaygın sebebi viral infeksiyonlardır. Nezleye sebep olan virüsla benzer seyir gösterirler. Konjonktivitin belirtileri bir ya da iki hafta sürer sonra kendiliğinden geçer. Stafilokok ya da streptokok grubu bakterilerin yol açtığı konjonktivitler yoğun kıvamda ve miktarda iltihabi sekresyona sebep olurlar. Daha kronik formdaki bakteriyel enfeksiyonlarda ise sabahları kirpiklerde hafif kabuklanma ve az miktarda bir akıntı izlenir. Bir diğer konjonktivit tipi allerjik konjonktivittir. Bu tür konjonktivit bulaşıcı değildir. Vücudun polen, akarlar, küf mantarları ya da değişik tip allerjenlere karşı aşırı duyarlılık vermesi durumunda gelişr. Mevsimsel olan tip ilk baharda ortaya çıkar ve yaz sonuna kadar sürer. Bu tablo özellikle çocuklarda her yıl tekrarlar. Mevsimsel olmayan tip ise yıl boyunca devam eder.


Konjonktivitin semptomları nelerdir?

Semptomlar gözde yanma, batma, yabancı cisim hissi, kızarıklık, kaşıntı, aralıklı bulanık görme, çapaklanma, kontak lens kullanırken zorlanma ve ışığa bakarken rahatsızlık hissidir. İleri evrelerde ağrı daha belirgin hale gelebilir. Gz kapaklarında şişlik yaygın olarak gözükebilir. Konjontivit önemsenmeyip tedavisi ertelenirse gözde kalıcı hasar gelişebilir ve kalıcı görme kayıpları ortaya çıkabilir.


Konjonktivit nasıl teşhis edilir?

Genel göz muayenesi ile tanısı konulur. Göz doktorları biyomikroskop denen ışıklı büyüteç yardımıyla gözün çeşitli yapılarını incelerken çok nadiren gerektiğinde infeksiyon nedenini tespit etmek için göz akıntısından örnek alırlar. Allerjik göz hastalıklarının tanısında hastadan alınacak tipik hikaye önemlidir. Bazen göz kapaklarının ters çevrilerek arka yüzeyinin incelenmesi gerekebilir. Çünkü buradaki doku içinde küçük alerjik odaklar oluşur ve bunları görmek tanıda yardımcı olur.


Konjonktivit  nasıl tedavi edilir?

Viral veya bakteriyel kökenli konjunktivitler kolaylıkla bulaşabilmektedir. Enfekte olan gözde iyi hijyen uygulanması durumunda yayılma önlenebilmektedir. Yüz ve gözleri silmek için kumaş mendil ve pamuklu havlulardan kaçınılmalıdır. Eller mutlaka sık yıkanmalı ve gözlerden uzak tutmalıdır. Ayrıca düzenli olarak kontak lensler temizlenmeli ve göz kozmetikleri düzenli olarak silinmelidir.

Bakteriyel bir infeksiyon varsa doğru antibiyotik uygulamasıyla birkaç günde tablo iyileşecektir. Viral konjonktivitin tedavisi yoktur. Ancak şikayetler 7-10 gün içinde kendiliğinden geçer. Eğer konjontivit alerjik kökenli ise kaşıntı, kızarıklık ve akıntı gibi semptomlar göze akut dönemde uygulanacak soğuk kompresyonlarla birlikte antialerjik damlaların düzenli uygulanmasıyla büyük oranda kontrol altına alınacaktır. Günümüzdeki mevcut antialerjik ilaçlar sayesinde alerjik tablonun baskılanması için topikal steroidlere daha az gerek duyulmaktadır.

Retinitis Pigmentosa

  

Retinitis pigmentosa nedir?

Retinitis pigmentosa (RP) ya da halk arasındaki adıyla “tavuk karası hastalığı” retinada görmeyi sağlayan rod hücreleri denen fotoreseptör hücre topluluğunun bir hastalığıdır. Herediter retinopati grubu hastalıkların en başında gelen hastalıktır. RP daha çok çocukluk çağında fark edilse de herhangi bir yaşta ortaya çıkabilir. Her iki gözü birde tutar. Olguların yarısından çoğu kalıtsaldır. Erkeklerde kadınlardan daha fazla görülür. Her 4,000 kişiden birinde bu hastalık mevcuttur.

Hastalığın ortaya çıkma yaşı kişiden kişiye değişiklik gösterir. Bunun sebebi genetik tipin değişkenlik göstermesidir. Hastalığın ilerleme biçimi de olgudan olguya değişir. RP’li hastalarda görme kaybı aynı derecede olmaz. Hastaların bir kısmı erken yaşta görmelerini kaybederken, bir kısmı yaşamları boyunca kendilerini idare edecek kadar görmeye sahip olurlar.


Retinitis pigmentosa nasıl gelişir?

Olguların yarından çoğunda genetik geçiş mevcuttur. Yani hastaların ailelerinde aynı hastalığı taşıyan kişiler vardır. Akraba evliliklerinden doğan çocuklarda RP daha sık görülür. Hastalığın ortaya çıkamsında çevresel faktörler etkin değildir. 


Retinitis pigmentosanın semptomları nelerdir?

Gece görme zorluğu, karanlık ortamlara uyum problemi, görme alanı daralması ve ilerleyen dönemlerde görme kaybı en başta gelen semptomlardır. Hastalığın ortaya çıkma yaşı kişiden kişiye değişiklik gösterir. Bunun sebebi genetik tipin değişkenlik göstermesidir. Hastalığın ilerleme biçimi de olgudan olguya değişir. RP’li hastalarda görme kaybı aynı derecede olmaz. Hastaların bir kısmı erken yaşta görmelerini kaybederken, bir kısmı yaşamları boyunca kendilerini idare edecek kadar görmeye sahip olurlar.


Retinitis pigmentosa nasıl teşhis edilir?

Tanıda retina muayenesi esastır. OCT incelemesi tanıya yardımcı bir yöntemdir. Ayrıca maküla ödeminin tespitinde çok önemlidir. Tanı koyma yöntemleri arasında en önemlisi ERG (Elektroretinografi) ve görme alanı testidir. ERG testinde hastalığı işaret eden traselerde önce genlik azalması ve sonrasında siliklik tespit edilir. Görme alanında ise genellikle çevresel daralma görülür ve tünelden bakıyormuş hissi oluşur. 


Retinitis pigmentosa nasıl tedavi edilir?

Maalesef hastalığı durduracak veya tedavi edecek bir tedavi yoktur. Ancak RP seyri sırasında sıkça görülen göz tansiyonu hastalığı ve kataraktın çözümleri mümkündür. Bu nedenle RP hastalarının düzenli takipleri çok önemlidir. Yine RP hastalarında sıkça görülen maküla ödemi gelişmesi durumunda göz içine enjeksiyon tedavisi de uygulanabilir. Görme azlığı olan hastalara yardımcı büyüteçli gözlükler verilebilir. RP tedavisi konusunda yürüyen çalışmalar mevcut olsa da bunlar şu anda araştırmanın ötesine geçmiş durumda değildir. Gen tedavileri veya retinaya yerleştirilen chip implantasyonunun iyi sonuç vermesi ileride bu hastalara hayat kaliteleri açısından bir umut olacaktır.

Keratokonus

Hazırlık aşamasında


Telif Hakkı © 2025 Prof. Hakan Ozdemir - Tüm Hakları Saklıdır.

  • Ana Sayfa
  • Kısa özgeçmiş
  • Kitaplarım
  • Uluslararası Yayınlar
  • Ulusal Yayınlar
  • Sıkça Sorulan Sorular
  • randevu alın

Destekli

Bu web sitesinde çerez kullanılır.

Web sitesi trafiğini analiz etmek ve web sitesi deneyiminizi optimize etmek amacıyla çerezler kullanıyoruz. Çerez kullanımımızı kabul ettiğinizde, verileriniz tüm diğer kullanıcı verileriyle birlikte derlenir.

Kabul Et